
PAŞABAHÇE’DE BİR DÜĞÜN
Aylardan Temmuz.
Seksenli yıllar.
Sabırsız akan maviliğin, insanların sevinçli telaşına karıştığı düğün için biçilmiş bir kaftan giymiş gibiydi Boğaziçi’nin yakışıklı Cumartesisi.
Damat Yeniköy’lü, gelin Paşabahçe’liydi.
Karşıdan karşıya.
Bariton sesli yaşlı vapurlar arasında iki yakanın tenteli küçük deniz motorları kaderin ağlarını örmüştü belki de…
Motorlar karşılıklı. Yeniköy-Paşabahçe, Paşabahçe-Yeniköy.
Anadolu’nun bozkır şehrinden gelen bir çocuk için ne keyifliydi onlara binmek ve yosun tutmuş kaldırımlı rutubetli sokaklarından geçmek Boğazın.
Herkeste tatlı bir telaş. Paşabahçe’ye geçilecek. Bir kısım denizden motorla, bir kısım da karadan. O zaman tek olan Boğaziçi Köprüsü’nden.
Fakat düğünlerin de bir raconu vardır ki, o da ‘bir aksilik olmazsa olmaz’dır.
Kim derdi ki ışıklarda ”yol verdin vermedin” tartışması kavgaya dönüşsün bir anda ve damat tarafı kendini bu kavganın içinde bulsun ve tam da o anda arabadan üretim diyerek fırlayıp desteğe koşan Mehmet Abi’nin pantolonu yırtılsın ve de tam bu sırada eşi iğne iplik arasın…
Nihayet ortalık yatıştı. Yola devam.
Ancak, arabayı kullanan Osman Amca’nın köklediği fren ve gazlara zor dayanan arkadaki düğün pastası, köprü girişinde üç katını feda etmek zorunda kalır ve Beylerbeyi’nde ilk görülen pastanede (Kazım olabilir) üç kat çıkılır. Araba camları kremalı soyut resim sanatını yansıtır.
Ne eğlenceli bir gün!
Denizden geçenlerin de çileli aksiyonu bitmez. Paşabahçe’ye yanaştıkları yer yalı rıhtımı olduğundan, karaya ayak bastıklarında onları elinde tüfekle yalı sahibi beklemektedir. Hasbelkader zengin olmuşsun diye cevabını yapıştırmışlar. Hasbelkader’in anlamını o gün öğrendim sanırım.
Epeyce sonra düğün mekanına sağ salim girer herkes.
Olaysız devam eden düğünde bir ara babamın ortadan kaybolduğunu hatırlıyorum. Düğünlerden sıkılır, pek hoşlanmazdı. Çıkıp Paşabahçe’yi gezmeyi yeğlemişti. ”Eski haliyle kalmış, ne kadar şirin yer değil mi” derdi bana.
Annemin bu duruma deyim heybesinden yine aynısı çıkmıştı: ”Harman yel ile düğün el ile. Düğünlere gitmezsek bizimkilere kim gelecek?”
Çocuklukta, turist halinle bir kez bulunduğun bir mekan yıllar sonra geçmişi canlandırabilir mi?
2016’da Prof. Süheyl Batum’u dinlemek üzere toplandığımız Paşabahçe’deki bir düğün salonunu hazırlamıştım. Gün sonunda farkına vardım. Yıllar sonra beni çocukluğuma götüren Mutlu düğün salonu, anılarla mutlu eyledi.
Sessiz gemilere binip gidenler geri dönemez de, kalanlar geriye dönebilir mi?
Şimdi İçimde Bulutsuzluk Özlemi’nin şarkısı beni bana anlatır.
“Sözlerimi geri alamam
Yazdığımı yeniden yazamam
Çaldığımı baştan çalamam
Bir daha geri dönemem
Akıyorsa gözyaşım kurumasın
Coşup seven gönlümse durmasın
Dost bildik anılarım çağırmasın, Bir daha geri dönemem
Hiç bi kere hayat bayram olmadı
Ya da
Her nefes alışımız bayramdı
Bir umuttu yaşatan insanı.
Aldım elime sazımı.”
Hayat Mozart’ın besteleri gibi
Yaramaz bir çocuk gibi, sevinçler çıkışlar, birden hüzünlü tempo, bazen tekrar.
Yorumlar
Yorumlar (Yorum Yapılmamış)
Yazı hakkında görüşlerinizi belirtmek istermisiniz?
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Benzer Yazılar
-
PAŞABAHÇE’DE BİR DÜĞÜN
-
Seni Seviyorum Ama Seninle Yürüyemiyorum
-
KATARSİS
-
BİR DAHA NEDEN OLMASIN…
-
KASIM’DA GÖKYÜZÜ BİZE HANGİ KAPILARI AÇIYOR!!
-
Her çocukla yeniden çiçek açar Cumhuriyet
-
VARSAYIM
-
Az Sözle Çok Şey Söyleyenler
-
İYİLİK İYİDİR
-
BEYKOZ 2026 BÜTÇESİ: PARA VAR, MANTIK YOK!
-
EN SEVDİĞİN BEN GELDİM
-
AYAKKABI

