Yeni adresimiz
Ana Sayfa Yazarlar 2.07.2025 8 Görüntüleme

SİNOPSİS

Büyüklerimizin, bize anlattığını anlayacak kapasiteye geldiğimiz yaşlarda hep merak ederdim, anlattıklarını nasıl akıllarında tutuyorlar diye. Şimdi düşünüyorum da, neler anlatılırdı diye, mübadele, 80 darbesi, köy hayatı yoksunlukları, sokağa çıkma yasağı, sahibi değişen koltuklar, siyasi seçimler, bir iki zelzele.

***

Son yıllarda yaşadıklarımıza bakınca, bizim yaşadıklarımızı aklımızda tutabileceğimizi sanmıyorum. Gündem o kadar hızlı değişiyor ki, hayatımızda okumaya, seyretmeye, gezmeye, bir doğa yürüyüşü yapmaya zaman kalmıyor, zaman ayırsak bile sağlıklı olmuyor, kafamızı veremiyoruz, duru görümüz net olmuyor. Kendimizi maruz bırakmasak da gündeme, bir şekilde içinde yaşıyoruz.

***

Mesela ben, aklıma takılan bir şeyi buluna kadar eziyet ederim kendime, bulana kadar yük olur, ister kelime, ister film, ister şarkı olsun hiç fark etmez. Kendi adıma öğrenmek için hep tekrara ihtiyaç duyarım, okuduğumu, araştırdığımı, öğrendiğimi anlatmazsam, yazmazsam bilginin bendeki devamlılığına kefil olamıyorum.

Bilinçaltımız bunu bilgi olarak hafızasında tutup tutmayacağına nasıl karar veriyor anlamıyorum. Bazı kelimeleri hemen öğrenirken, bazıları her aklıma geldiğinde arama ihtiyacı hissediyorum. Mesela, bir türlü İtalyan usulü az pişmiş makarna aklımda kalmıyor, buraya yazarken bile aramak zorunda kaldım. Al dente. Bunu bilsek ne olur, bilmesek ne olur. Belki zorluk derecesi yükselen bir yarışmanın orta sıra sorularında denk gelir. O yarışmanın da seyircisi oluruz muhtemelen.

***

Dönemsel olarak öğrendiğimiz kelimeler değişiyor. Örneğin; “Vigilante”, kanunsuz demek, “Masumiyet Karinesi”, suç kesinleşmediği sürece kişiye hükümlü denilmez, “Butlan”, hükmü geçersiz sayma, çoklukla tekrar ettiğim “Mitomani” kısaca kendi yalanına inanma. Bu kelimeler beynin Hipokampüs bölümüne çoktan gitti bile.

***

Atmosfer’e zarar vermemek için Karbon Ayak İzimize dikkat etmemiz gerekliliği yavaş yavaş yerleşiyor hayatımıza. Elimden geldiği kadar sürdürülebilirlik, geri dönüşüm, atık, ihtiyacımız kadarını alma, konularında dikkat etsem de, kahve, çay ve google araması ile kendi zararımı istemeden veriyorum. Hiçbir şey 1980 yapımı, “Tanrılar Çıldırmış Olmalı” filmindeki yerlilerin bir şişeye bile, şaşkınlığındaki gibi değil çünkü.

Bir masaüstü bilgisayardan 20-30 arası google araması yapmak, bir ısıtıcı ile kahve pişirmeye denk geliyor.

***

Bu kontrol edemediğimiz gündemlerde, gerçek sorunlarımız göz ardı olurken, geleceğe nasıl kaygısız bakabiliriz. Umutla herhalde. Umudu kimin elinden alıp değerlendirelim. Nietzsche’nin “Umut, kötülüklerin en fenasıdır, çünkü işkenceyi uzatır” mı diyelim? Yoksa Yaşar Kemal’in “Umutların öldüğüne iyice inandığın bir anda, insanlık bin bir yönden açan bir ışık, umut çiçeğiyle aydınlanır” mı diyelim?

***

İyi bir izleyici olarak, kişisel ilgi alanım olmasından dolayı Temel Senaryo Yazarlığı eğitimi aldım. Senaryo; senaristin kafasında canlandırdığı hayalleri hikayeleştirerek teknik bir yazıya dönüştürme şeklidir. Çok fazla detay içeriyor, teknikleri, karakter seçimleri, iç mekân, dış mekan, çekim planları, gece çekim, gündüz çekim. Hayal ettiği gibi yansıtmak görüntüye.

Size de öyle geliyor mu bilmem, ister ülkemizde, ister global olarak bir simülasyon içinde yaşıyoruz gibi geliyor.

Sinopsis (Taslak Öykü), başlangıç için biz yazıyoruz kendi hikayemizi.

Tretman (Geliştirilmiş Senaryo), detaylara giriyoruz, olaylar pek kontrolümüzde gibi gözükmüyor.

Sekans (Ayrımlama Senaryosu), her gün artık bizi şaşırtmayan bir değişikliğe uyanıyoruz.

Arketip/Karakter, oyuncuları biz seçiyoruz, seçme amacımız değişiyor, mizansenler istediğimiz gibi gitmiyor.

Serim de, dinamizm olması gerekirken, yıpranıyoruz.

Düğüm de, çatışmalar, engeller, neden sonuç ilişkisi verilirken, biz hep böyle yaşıyoruz.

Sonuç da ise, eğer festival filmi değilse ana fikir veriliyor ve güzel bir final oluyor. Umarım senaristimiz bize herkesi mutlu eden bir final yazar.

***

“Dünyada o kadar çok izlenecek film, okunacak kitap, gezilecek yer var ki, insan hayatı boyunca bir çoğunu yapamayacağı için üzülüyor” Romalılar bu durumu “Ars longa, vita brevis” diye özetlemiş. “Sanat uzun, hayat kısa”

Hayatımızın başrolü hep biziz, bunu hiç unutmayalım.

Yaşanılası günlere.

 

 

reklam

Yorumlar

Yorumlar (Yorum Yapılmamış)

Yazı hakkında görüşlerinizi belirtmek istermisiniz?

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

İlginizi çekebilir

YAĞMUR DUASI

YAĞMUR DUASI

Özgün Haber Reklam Alanı
Özgün Haber Reklam Alanı
Tema Tasarım | AnatoliaWeb