Yeni adresimiz
Ana Sayfa Yazarlar 11.10.2025 8 Görüntüleme

AYAKKABI

Yüksek dolabın üzerindeki kutulara uzanan kadının başına son hamlede sert bir şey düşer. Bir yandan, acıyan başını ovuştururken bir yandan da kendi kendine söylenir: “Ne kadar da sararmış, solmuş?! Rengi değişmiş.”

Beyazlığı fotoğraflarda kalan bir eski gelin ayakkabısıdır… Eski resimler gibi ayakkabılar da sararırmış demek?.. Belki de üzerindeki nazara ve umuda bu kadar dayanabilmiştir.

Kim bilir?

En güzelinden,

Bir başlangıç.

Yeni bir hayat.

Ya da özlem mi, heves mi?

Altına yazılan istekli listesinin ağır yükünü de hep taban çeker ya. Hangilerini ‘yar’e kavuşturur ona kalmıştır artık. Çiftetelliyle geçtiği yol, ayakkabının ulvi görevini nikah masasında sonlandırır.

Sonlandırır da…

“Benden bu kadar” der.

“Ölüm var kalım var.”

“Ayrılık var.”

“Ayağınızı denk alın!”

Her beyaz sayfa temiz mi kalır? İnsan denen canlı çocukluktan sonra kirlenmez mi esas? Ama temizlenmek de kirlenmeyi bekler elbet…

İlk adımla başlayan minik ayakkabıların serüveni en güzeli, en naifidir. Arabasının aynasına bile astırır kimilerine.

Yalnızca bir ayakkabı olarak kalmayacaktır artık. Bazen statü belirleyici oluverir kimilerine göre. Oysaki statüye falan bakmaz son kertede.

Adettendir.

İster ucuz, ister pahalı.

Hayat yolu bitince ilk kapıya konan yine o ayakkabı…

Ayağında kundura yar gelir dura dura…

Kundurama kum doldu atmaya kürek gerek…

Diye şenlendiysen hayatı yürürken eyvallah…

İyi de tabanı yırtık ayakkabının yarenliğinden kurtulamayan garibin neşesi ne olacak?

Ayakkabı…

Bazen kürsüdeki bir politikacının kafasına uçarcasına çıkar gider ayaktan isyanla! Bazen de kafası atan kadının sokaktaki en büyük silahıdır o…

Ökçeli, ökçesiz.

İşsizin ayakkabısı.

Yoldaki taşlardan hıncını çıkarttığı ‘cefakar’ marka ayakkabısı.

Dükkan kapısı hak kapısı derdi eskiler. Sürüyerek girdi mi ayakkabı, bol olurmuş müşteri.

Ne var ki ara sıra çıplak ayakla basmalıdır da toprağa taşa kuma… ‘Nereden geldim nerelere gideceğim’? diye.

Hepsi bir yana,

En kadersizi, en kederlisi; mecburiyete ve korkuya ve meçhule boyun eğmiş ve geri geri giden gelin ayakkabıları.

Gelmeyin.

Ayakkabı nasırı hiçbir şeydi aslında kalp nasırlı ana baba ellerinin yanında… O nasırlı ellerle giydirilen ve gönderilen kızlar ve

Bayramlarında sevinçli kırmızısıyla yatağının başucunda bütün heybetiyle duran o küçük ayakkabılar nereye kayboldu?

Nereden çıktı, nereden peyda oldu, o masum çocuk ayaklarına sığmayan o büyük, o hilkat garibesi, kara, sahte, arsız, katil, prangalı gelin ayakkabıları…

Ve Onlar bile bu iğrençliğe dayanamayıp bir bir, tillim tillim döküldüler.

Giydirenleri cehenneme taşıyamadan.

 

reklam

Yorumlar

Yorumlar (Yorum Yapılmamış)

Yazı hakkında görüşlerinizi belirtmek istermisiniz?

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

İlginizi çekebilir

GÜVEN ORTAMI OLMAZSA OLMAZ

GÜVEN ORTAMI OLMAZSA OLMAZ

Özgün Haber Reklam Alanı
Özgün Haber Reklam Alanı
Tema Tasarım | AnatoliaWeb