
BAZEN
İçime oturuyor bazı sözler, söyleyene bakıyorum tek bir söz söyleyemeden… Usulca çeviriyorum başımı, saklıyorum gözyaşımı…
Kimse beni ağlarken görsün istemem ama bazen…
Sevdiklerimizi mecbur olduğumuz için sevmeyiz, sevdiğimiz için severiz. Söz konusu kişiler aile ise durum değişir mi? Ailesini mecbur olduğu için mi sever bir insan? Kendi menfaati için mi sever? Bu sebeplerden dolayı mı beraberlerdir ömür boyu? Kan bağı, kalp bağı mıdır onları bir arada tutan?
Vicdan mıdır yoksa?
Bir inanışa göre ailemizi doğmadan önce seçip geldiğimiz söylenir bu dünyaya… Ne kadar doğrudur, hiç bilmiyorum. Doğruluğunu varsayarsam kötü bir tercih yaptığımı söyleyemem.
Yine de bazen…
Hayatın içinde belki de fazla yoruldum, eminim benden daha yorgun olanlar da vardır. Herkesin derdi kendine, diye düşünürsek herkes kendi derdinden mesuldür. Dertler koca bir yaşamın içinden gelir geçerler. Bazen teğet geçseler bile rüzgârıyla bizi savururlar bazen hafif bir dokunuşla bile canımızı yakarlar bazen de balyoz gibi inen bir vuruşla sakat bırakırlar bizi… Bu derde sebep olan vaka, eskilerde kalmış olsa da / kişi, ölmüş olsa da her Allah’ın günü o vuruşun ağırlığıyla giderek körleşiriz, sağırlaşırız. Artık zihnin kendi balyozdur; bu güçlü çivi tokmağı, yıkım işine devam eder. Savurma hareketiyle güç kazanarak aynı noktaya yoğunlaşır, kırar, çakar, ezer, parçalar. Bir süre sonra farkında olmadan balyozu çift elimizle tutup en yakınımızdakilere de savurmaya başlarız. Öyle mutsuz ve öyle umutsuz anlarımız olmuştur ki başkasının bize yaptığını şimdi kendimize sonra da başkalarına yapmaktan geri duramayız.
İnsanlar sanırım bu yüzden değişemiyor. Geride bırakmayı bilmiyor kimse… Acının içinden acı sağmaya alışıyorlar. Ünlü yazar Shakespeare’in Macbeth oyunundaki cadılarının repliği gibi:
– Acı üstüne acı, kan üstüne kan!
Kayna kazanım kayna, yan ateşim yan!
Öğrenilmesi gerekiyor, artık büyümek ve kabullenmek gerekiyor. Eski acılarımın üzerine çoktan bastım ben, sen de bas! Acı çekenin acısından değil, onda yarattığı etkilerden, o etkilere maruz kalmaktan şikâyetçiyim. Neler mi bunlar:
Sürekli mutsuzluk
Asık suratlılık
Mütemadiyen memnuniyetsizlik
Hakaret içeren sözler sarf etmeye yönelik alışkanlık
Aşırı kontrolcülük
Her şeyden, herkesten şikâyet etme hali
Nezaketten yoksunluk
Bencillik
Vd.
Ruhumun kaçıp kurtulmak için çırpındığını hissediyorum bazen… Onu tutuyorum. Aslında onu tutan ben değilim de sevgim. Acılarını üzerime kusanlardan kaçabilirim onu takip edersem yani ruhumu… Bunu yapamam, yapmak istemiyorum. Hissettiğim sevgiyi bir kenara atamam ki…
Pekiyi ya bana karşı duyulan sevgi? Gerçek değil mi, diye düşünüyorum bazen…
İçime oturuyor bazı sözler, söyleyene bakıyorum tek bir söz söyleyemeden… Usulca çeviriyorum başımı, saklıyorum gözyaşımı…
Kimse beni ağlarken görsün istemem ama bazen…
…
İyileşmeni o kadar çok istiyorum ki seni böyle hatırlamak istemediğimden…

Yorumlar
Yorumlar (Yorum Yapılmamış)
Yazı hakkında görüşlerinizi belirtmek istermisiniz?
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Benzer Yazılar
-
Çocuk evin aynasıdır…
-
Temmuz Ayında Geriye Dönmek mi, İleriye Gitmek mi? (Merkür Retrosu)
-
KATS SAHNE / HAYATTA BIRAKMAM Tiyatro Oyunu
-
İlişkinin ‘S’ini Kaybettik, Gören Var mı?”
-
KEVGİRLE KAYNAK TAŞINMAZ
-
HİBRİT
-
BAZEN
-
Haziran Bitti… Temmuz, Merkür Retrosu ile Gündemimizde!
-
MY TİCKET – HAYATI HİKAYE OLAN ADAM SAİT FAİK TİYATRO OYUNU
-
SİNOPSİS
-
Her Selâ, Bir Hatırlatmadır Vakit Varken!
-
BU YAŞTAN SONRA MI?