Şube Başkanı Fevzi GEYLAN’ın açış konuşmasını yaparak. Sözü konuşmacı olan Sanayici-Makina Mühendisi Cemal UYGUR’a vermesiyle başladı. Katılımcıların büyük bir ilgiyle takip ettiği konferansını sunum kısmının ardından soru cevaplarla devam etti.
Cemal UYGUR’un sunumundan aktaracağımız satırbaşları ise şöyle:
Büyük bölümü Avrupa Yakası’nda yer alan tarım arazilerinin hızla yapılaşmaya açılması riski bulunuyor. ÇED raporunda, proje alanının %52,16’sının tarım arazisi olduğu belirtiliyor.
“SU REZERVLERİ RİSK TAŞIMAKTA”
“Projenin şehrin tüm karasal ve denizel yaşam alanlarını, yer altı suyu sistemini ve ulaşım sistemini tamamen değiştirmesi söz konusudur. Projenin ÇED raporuna göre İstanbul’un temel su kaynaklarından biri olan Sazlıdere Barajı kullanım dışı kalmaktadır. Bu, iklim değişikliğinin kuraklık gibi etkilerini daha fazla hisseden İstanbul halkı için önemli bir su kaynağının kaybedilmesi anlamına geliyor. Ayrıca, Silivri, Çatalca ve Büyükçekmece ilçelerinin altında yoğunlaşmış yer altı suyu havzaları, iklim değişikliği kaynaklı kuraklık karşısında hayati öneme sahip tatlı su rezervleridir ve önemli miktarda tarım arazisini sulayabilecek potansiyele sahiptir. Deniz suyundan yer altı sularına bir sızıntı olması durumunda tüm Avrupa Yakası’ndaki yer altı sularında geri dönüşü olmayacak şekilde tuzlanma riski bulunuyor.”
“ADADA YAŞAYACAK NÜFUS DEPREM SONRASI NASIL TAHLİYE EDİLECEK?
Deprem riski altında olan İstanbul’da 8 milyon nüfuslu bir ada oluşturuluyor. Adada yaşayacak nüfusun nasıl tahliye edileceği konusuna da değinilmiyor.
“KARADENİZ’İN İKLİMSEL DENGESİ TÜMÜYLE BU SİSTEME BAĞIMLIDIR”
Karadeniz ve Marmara’yı herhangi iki deniz gibi birleştirmek Marmara Denizi’ndeki ve hatta İstanbul’daki yaşamı önemli bir riskle karşı karşıya bırakıyor. İstanbul Boğazı, Karadeniz’e nehirlerle gelen sular ile Akdeniz’den gelen sular arasında bir denge oluşturuyor. Karadeniz’in iklimsel dengesi tümüyle bu sisteme bağımlıdır ve bu sistemdeki herhangi bir değişim, uzun vadede Karadeniz’in iklimsel dinamiklerine olumsuz yansıma olasılığını ortaya çıkartmaktadır.
“1936 MONTRÖ BOĞAZLAR SÖZLEŞMESİNE DAYALI EGEMENLİK HAKLARI KAYBEDİLİR”
Bu projenin en büyük tehlikesi; yeni suyolu nedeniyle Türkiye’nin 1936 Montrö Boğazlar Sözleşmesine dayalı egemenlik haklarının kaybedilerek uluslararası güçlerin kontrolüne geçmesidir.
Program toplu hatıra fotoğrafı çekilmesi ile son buldu.